Ahmet Şık: Yoksul ailelerin omuzundaki tabutların sorumluluğu hepimizin üzerinde
Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmelerinde Kuzey Irak’ta hayatını kaybeden 12 askerle ilgili konuştu. Şık, “Tabutlara sardıkları bayraklara suçlarını gizleyip şehadetler, kahramanlık yazanlar kurdukları talan düzeni sürsün istiyorlar… Çaresiz kalışımızdan utanmanın ağırlığından kurtulmanın tek bir yolu var, ‘barış’ demekte ısrar etmek.” dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri sürüyor. Teklifin 5’inci maddesi üzerinde konuşan TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık şunları söyledi:
MECLİS ŞİRKET GENEL KURULUNA DÖNÜŞTÜ: Meclis iç tüzüğünün anti demokratikliği nedeniyle nadiren kullanabildiğimiz bu kürsüde bugün bütçe üzerinde konuşacaktım. Ama şiddetin çözüm değil sorunun kendisi olduğunu görmemekteki ısrar nedeniyle yine gencecik bedenler toprağa düştü. Yoksul evlerini ölüm ateşiyle saran şehit haberleri ardı ardına geldi.
Size 2024 bütçesinin de önceki gibi halkın menfaatlerini gözetmediğinde Meclis’in bir şirket genel kuruluna dönüşmesinden, bütçe yapıcılarının o şirketin yöneticisi olduklarından, devletin sırtından yapılan ticaretin vergi adı altındaki soygunların bütçe adı altında yasalaştırılmasından bahsedecektim.
Bir yandan Filistin’de yaşanan soykırımı protesto edip kınamalar yaparken öte yandan İsrail’e yaptığını ticaretin üzerini din sömürüsü ile örttüğünüzü eleştirecektim.
İsrail’e, Filistin’e atacakları bombalar için çelik, mazlum Filistinlileri katleden İsrail ordusuna da içlik gönderdiğinizi, İsrail’e mal taşıyan denizcilik şirketlerinin sahiplerinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve eski başbakanınız Binali Yıldırım’ın oğullarının ortakları olduğunu anlatacaktım.
ARSIZLIK: Eski suç ortağınız olan Gülen cemaatinin FETÖ’ye dönüşmesinin müsebbibi olan sizlerin laikliğe son verme gayesiyle çocukları teslim ettiğiniz tarikat ve cemaatleri hücre hücre devletin her kademesine yerleştirip, darbe yaptıklarında FETÖ deyip sonra da karşımıza çıkıp ‘çocuklar terörist olmasınlar’ diye cemaatlere veriyoruz’ diyen arsızlığı eleştirecektim.
Kürtlerin, Kürt olma talebini bir ihlal. Cesaretini ise bir suç olarak gören sizlerin ana diliyle konuşulmasından değil, bir toplumun haysiyetini temsil eden bu duruştan rahatsız olduğunuzu söyleyecektim.
YOKSUL ÇOCUĞUNUN KANI ÜZERİNDEN YAPILAN SİYASET: Şiddeti çözüm diye sunarak yoksul çocuğunun kanı üzerinden yapılan siyasetin, devlet soygununun faturası gençlerin canıyla/kanıyla ödetiliyor. Barışı savunmayı kolay sananların, başkalarının hayatları üzerinde bu kadar kolay ölümcül ahkamlar kesmesi elbette tesadüf değil.
Gençler ölüp halk kaybederken, silahı tutan ve birbirini kırdıranlar bu yüzden her zaman kazanıyor. Şiddetle gücünü var ettiğini sananlar, sürekli öldürmekten, yok etmekten bahsediyor ve bununla gururlanıyorlar. Tabutlara sardıkları bayraklarla suçlarını gizleyip, şehadetler, kahramanlıklar yazanlar, kurdukları talan düzeni sürsün istiyorlar.
GECEKONDUDAKİLER ÖLÜYOR: “Savaşa hayır” dediğinizde “Taraf olmayan bertaraf olur” diyerek üstünüze yürüyor. Her türlü şiddeti, katliamı kınadığınızda “Bedelsiz olmaz bu işler” diyerek parmak sallıyor. Ama saraydakiler sefa sürerken gecekondudakiler ölüyor.
Yoksul ailelerin omuzlarındaki tabutların sorumluluğu hepimizin üzerinde. Yan yana durarak, barış isteyerek güçleneceğimiz yerde şiddeti çözüm görenlerin nefretine yenik düşüyoruz, can veriyoruz. Savaşın, katliamların korkak birer seyircisine dönüştürüldüğümüz kanın kanla yıkandığı bir bedele mahkûm değiliz.
BEDEL ÖDENECEKSE: Artık hayatla, kanla bedel ödemek istemiyoruz. Bedel ödenecekse barış için, eşitlik için, özgürlük ve demokrasi için ödenecek. Bunun gerçekleşmesi için ihtiyacımız olan tek şey cesaretli olmak.
Tarihin yükünden, bu tarihi çarpıtan tek tip devlet ezberinden, bu ezberle kirletilen zihinlere sahip toplumsal hafızadan, linççi kalabalığının çıkardığı gürültüden azade düşünebilme cesareti.
Güçten, güçlüden korkmama cesareti. Zalimin değil mazlumun yanında durma cesareti. Firavun karşısında Musa olabilme, hakikati, doğruyu ve hakkı söyleme cesareti.
BARIŞ DEMEKTE ISRAR ETMEK: Çünkü hakikate kendinizden daha fazla saygı duymayı yitirdiğinizde, zalimin karşısında korkak olmayı tercih ettiğinizde elinizde kalacak tek şey utanç olur. Anlamını, haysiyetini ve taşıdığı umudu utanca ezdiren bir hayat ise insana sadece yüktür.
Çaresiz kalışımızdan utanmanın ağırlığından kurtulmanın tek bir yolu var barış demekte ısrar etmek.